Uluslararası Adalet Divanı, İsrail hükumetinin Gazze’de soykırım suçlarından bir çoğunu birden işlediğine dair Güney Afrika’nın dava başvurusunu ve İsrail hükumetinin avukatlarının bu davada kendilerini nasıl savunacaklarını belirttikleri ilk ifadelerini dinledi. Şimdi mahkeme, iki tarafın sunacağı delilleri dinleyecek ve inceleyecek.
Güney Afrika’nın dava dilekçesinin ekleri arasında Anadolu Ajansı muhabirlerinden gelen fotoğrafları derlediği “Kanıt” isimli, kalın bir kitap da var.
Güney Afrika, herhangi bir ülkeyi soykırım suçlarından biri veya birkaçıyla suçlamaya vicdanen ve ahlaken yetkili az ülkeden biri. 1948’den 1994’e kadar, bu ülkede beyaz Avrupalıların kurduğu ırk ayrımı (Apartheid) rejimi vardı. Anayasa ve yasalarla hükme bağlanmış bu kurumsal ırk ayrımı o kadar insanlık dışıydı ki, siyah halkın lideri Nelson Mandela’nın bu uğurdaki mücadelesi bugün tüm insan hakları savunucularına bayrak oluyor. Mandela, zafere ulaşıp, ülkesini bu insanlık dışı uygulamadan kurtardıktan sonra bütün çabasını Filistin halkının özgürlük ve devlet kurma hakkının tanınmasına harcadı. 27 yıl kaldığı hapishaneden kurtulduktan iki hafta sonra Zambia’ya giden Mandela, burada Afrika ülkelerinin liderlerini, Filistin davasını bir numaralı meseleleri olarak gündeme almaya ikna etti. Yaser Arafat ile Mandela’nın ilk buluşması ise bütün dünyanın adeta gözyaşlarıyla izlediği bir sahne olmuştu.
Dolayısıyla, Güney Afrika halkı, bir yerde insan hakları ihlal ediliyor, o yerin halkına ırk ayrımı uygulanıyor, savuş suçları işleniyor diyorsa, bu belki de en yetkili ve etkin suçlama sayılması gerekir. Güney Afrika, Hamas’ın 7 Ekim saldırısını hiçbir şekilde savunmuyor. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun iddia ettiği gibi Güney Afrika, Hamas’ın veya başka bir örgütün “İsrail’i tümüyle ortadan kaldırma” gibi iddiasına, talebine de sahip çıkmıyor.
Savaşın bir hukuku var ve uluslararası topluluk, ister bir kalkışma veya silahlı harekete cevap olsun isterse bir takım güvenlik kaygılarıyla başlatılmış olsun, devletlerin “savaş” diye adlandırılan operasyonlarında, savaşa taraf olmayan masum halkı öldürülmesini, yaralanmasını, yerinden sürülmesini malının mülkünün elinden alınmasını onaylamıyor. Bunlar, derecelerine göre savaş suçu sayılıyor. Bir milletin başka bir halktan hiç sebebi yokken nefret etmesi ve bu nefretle harekete geçerek o milleti tümüyle ve kısmen ortadan kaldırması gibi, Hitler’in Avrupalı Musevilere karşı uyguladığı Holokost benzeri bir durum tasavvur ederek, “İsrail, böyle bir nefretle hareket etmiyor; Hamas ve El Fetih’in terör eylemlerine karşılık veriyor; dolayısıyla Jenosid sayılmaz” demek, İsrail’i kurtaramayacaktır.
İsrail terör eylemlerine cevap verirken iddia ettiği, teröristin mensup olduğu halkın tümünü “Siz bunları himaye ediyor; destekliyorsunuz” diyerek, 75 yıldır Filistin halkını tümüyle cezalandırmak yoluna gitti. Dolayısıyla İsrail’in 75 yıldır süren uygulamaları açıkça, şüphe bırakmadan insanlık suçu, savaş suçu ve nihayet Jenosid (soykırım) içeriyor.
Filistin halkının bu suçlara karşı kendisini korumak için başvurduğu misilleme kendi içinde suç olan eylemler ve uygulamalar içeriyor olsa bile bu, İsrail’e hedef gözetmeksizin toplu katliamla karşılık verme hakkı kazandırmıyor.
İsrail halkı bunun sorumluluğundan, birkaç siyasetçi ve askeri şahsın Uluslararası Adalet Divanı’nda cezalandırılmasıyla kurtularak, uluslararası toplulukta yerini yeniden alabilecekse, kendisini şanslı saymalıdır.
GÜNDEM
12 Aralık 2024SPOR
12 Aralık 2024GÜNDEM
12 Aralık 2024SPOR
12 Aralık 2024SPOR
12 Aralık 2024GÜNDEM
12 Aralık 2024GÜNDEM
12 Aralık 2024